Kederini de neşeli, ironik bir oyunla yazardı. Anne kaybı, çok erken başlayan “üzgün oluşlar”ının hiç değişmeyen odağı olacaktı. Anne mi? “Kocaman bir dağ lalesi”. Kaybın açıp bıraktığı derin boşlukta yitmemeliydi; kendisi yoksa küçüğü Işıl vardı. Kendini yeniden doğurmaktan daha doğru, daha kısa yol var mıdır, bilmek istememiş olmalı. Yasın acısına dayanabilmek için Işıl ile bulduğu oyunlar, şiire doğru giden yolculuğun ilk adımlarıydı.